31 Temmuz 2013 Çarşamba

2013-2014 öğretim yılı ilkokul ve ortaokul kayıtları yapıldı

0 yorum

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), resmi okulların ilkokul ve ortaokullarına kayıt işlemlerini tamamladı.

MEB’den yapılan yazılı açıklamaya göre, 2013-2014 eğitim öğretim yılı için bütün resmi okulların 1. ve 5. sınıflarına öğrenci kayıtları, çocukların MERNİS bilgileri esas alınarak ikametgahlarına en uygun okula, herhangi bir başvuru olmaksızın, e-Okul Yönetim Bilgi Sistemi üzerinden yapıldı.



Bu yolla, mecburi ilköğretim çağına giren 1 milyon 863 bin 230 çocuk 1.sınıflara, 1 milyon 237 bin 986 öğrenci ise 5. sınıflara yerleştirildi.
TC KİMLİK NO İLE ÖĞRENİLECEK
Veliler, Bakanlığın internet adresinde yer alan Veli Bilgilendirme Sisteminden, çocuklarının TC kimlik numaralarını yazarak, yerleştirildiği okulu ve okulun iletişim bilgilerini öğrenebilecek. Bu uygulama ile veliler, herhangi bir kırtasiyecilikle uğraşmadan, zaman kaybetmeden, belge temin etmeden ve başvuru ücreti, kayıt parası, zorunlu bağış gibi tartışmalara girmeden çocuklarının kayıtlarını gerçekleştirecek.
Doğum tarihleri 2008 Nisan-Eylül aylarında bulunan ve dolayısıyla kayıtları veli isteğine bağlı çocuklar da ikametgahlarına en uygun ilkokullara geçici olarak yerleştirildi. Bu yaş grubundaki çocuğunu birinci sınıfa göndermek isteyen velilerin okula yazılı istekte bulunmaları okula kesin kayıtları için yeterli olacak.
Aynı şekilde ilk okulu tamamlayan tüm öğrencilerin, ortaokul 5. sınıfa kayıtları da MERNİS üzerinden adres uyumlu olarak yapıldı.
Özel eğitime ihtiyacı olan çocukların kayıtları eğitim öğretim yılı başında yapılacak
Özel eğitime ihtiyacı olan bireyler ile şehit ve muharip gazilerin çocuklarının kayıtları, velilerinin istemeleri ve durumlarını belgelendirmeleri halinde, 2013-2014 eğitim öğretim yılı başında, istedikleri resmi okula yapılacak.
Kayıt işlemi tamamlandıktan sonra görev yeri değişen kamu görevlileri ile ikamet adresi değişen vatandaşların çocuklarının kayıtları, müracaatları halinde, yeni adreslerine en uyumlu okullara sistem tarafından otomatik olarak yapılacak.
Herhangi bir nedenden dolayı hiçbir okula kaydı yapılmamış çocukların velilerinin, öncelikle ilçe nüfus müdürlüğüne giderek adres kontrolü yaptırmalarının ardından ilçe milli eğitim müdürlüğü yetkililerini bilgilendirecek.
Özel okullara, konservatuvarlara ve imam hatip ortaokullarına adrese dayalı kayıt işlemi yapılamadığından, e-okul işlemleri açıldığında, çocuklarını özel okul, konservatuvar veya imam hatip ortaokullarına kaydettirmek isteyen velilerin doğrudan bu okullara başvurmaları yeterli olacak. Bu okulların yöneticileri, başvuran velilere gerekli kolaylıkları sağlayarak kayıt ve nakil işlemlerini gerçekleştirecek.

kaynak www.sozcu.com.tr
Haberin Devamı ►

30 Temmuz 2013 Salı

Diana Vickers Leeds Parkta sahnedeydi ..

0 yorum

Diana Vickers


22 yaşındaki ünlü İngiliz şarkıcı Diana Vickers, dün akşam Leeds Park'da sahneye çıktığı festivalde üzerinde sadece uzun tişört ve iç çamaşırı ile çıktı. Performansıyla sahnede göz kamaştıran Vickers rüzgarın azizliğine uğrayınca ne yapacağını şaşırdı işte seksi şarkıcının zor anları.







Haberin Devamı ►

Son Dakika Marmarada Hissedilen deprem 5,3

0 yorum
Çanakkale'de saat 08.33'de 5.3 büyüklüğünde deprem meydana geldi. 

Marmara ve Ege Bölgesi, merkez üssü Gökçeada olan Richter ölçeğine göre 5.3 büyüklüğündeki depremle sallandı. Can kaybı ve yaralan kimsenin olmadığı deprem ve devam eden artçı şoklar halkın paniğe kapılmasına neden oldu.

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, merkez üssünün Gökçeada’nın Kaleköy köyü olarak saptadığı 5.3’lük deprem saat 08.33’te yerin 9.8 kilometre derinliğinde meydana geldi. 

Bu depremin öncesinde saat 07.10’da 2.3, saat 07.38’de 2.2, saat 08.32’de 3.3 büyüklüğünde depremler kaydedildi. 

Ardından gelen 5.3’lük deprem, Çanakkale ve çevresinde şiddetli olmak üzere Kocaeli’den İzmir’e kadar geniş bir alanda hissedildi. Gökçeada ve Çanakkale’de halk paniğe kapılıp korkuyla sokaklara fırlarken, İstanbul ve Tekirdağ’da da kısa süreli panik yaşandı. Yine merkez üssü Kaleköy olan saat 08.42’de 3.6, saat 08.53’te 3.1, saat 08.57’de 2.2’lik artçı şoklar kaydedildi.

İlk belirlemelere göre can kaybı ve yaralanan olmadığı depremde, Kaleköy ve Gökçeada’da bazı binaların duvarlarında çatlaklar oluştu, evlerdeki eşya devrildi. 

BELEDİYE BAŞKANI:ÇOK ŞİDDETLİ HİSSETTİK

Gökçeada Belediye Başkanı Yücel Atalay "Şu anda deprem yüzeyde olduğu için oldukça fazla hissedildi. İlçe genelinde kontrol yaptırdık. İlk belirlemelere göre herhangi bir hasar yok. Panik havası yavaş yavaş dağılıyor" dedi.

kaynak http://haber.gazetevatan.com
Haberin Devamı ►

26 Temmuz 2013 Cuma

Baş döndüren güzellik

0 yorum
Baş döndüren güzellik
 2012 Best Moel Of The World ve Türkiye güzeli Sena Akay, 2013 Best Model Türkiye Ayşenur Özkan Bodrum tatillerinde yürek hoplattılar. 40'lı derecelerde seyreden sıcak Bodrum günlerinde denizlere inen güzeller, ilgi odağı oldular. Düzgün fizikleri ve çarpıcı güzellikleri ile baş döndüren halef ve selef güzeller bol bol denize girip güneşlenerek stres attılar.






kaynakhttp://galeri.haberturk.com
Haberin Devamı ►

Yok artık dedirtecek fotoğraflar

0 yorum
İlginç olduğunu düşündüğüm fotoğrafları paylaşıyorum. Umarım sizde benim gibi beğenir ve izlersiniz.























kaynak http://www.posta.com.tr resimler için teşekkür ederim.


Haberin Devamı ►

Süper Loto'da çıldırtan ikramiye!

0 yorum

Süper Loto'da çıldırtan ikramiye!

Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğünce düzenlenen Süper Loto çekilişinde, 6 bilen çıkmayınca 13 milyon 578 bin 753 lira 10 kuruş gelecek haftaya devretti



Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğünce düzenlenen Süper Loto oyununun bu haftaki çekilişi yapıldı.

Milli Piyango İdaresinden yapılan açıklamaya göre, 301. haftanın kazandıran numaraları 15, 19, 28, 43, 50 ve 54 olarak belirlendi. 


8 Haftadır devreden Süper loto çılgın bir ikramiyeye doğru gidiyor......
Haberin Devamı ►

LYS sonuçları açıklandı

0 yorum
LYS sonuçları açıklandı

LYS sonuçlarına göre üniversite yerleştirme sonuçları açıklandı. Aday sonuçları ÖSYM'nin internet sitelerinden öğrenilebilecek




Lisans Yerleştirme Sınavları (LYS) sonuçlarına göre,üniversite yerleştirme sonuçlarını açıkladı.

Yükseköğretime sınavsız geçiş hakkı bulunan adaylarla Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ve Lisans Yerleştirme Sınavları (LYS) sonuçlarına göre,2013-ÖSYS yükseköğretim programlarına merkezi yerleştirme sonuçları, ÖSYM'nin internet sayfasından açıklandı.

Adaylar sonuçları ÖSYM'nin''https://sonuc.osym.gov.tr'' adresli internet sitesinden TC kimlik numaraları ve şifreleriyle öğrenebilecek.

Yerleştirme sonuç belgesi basılmayacak ve adayların adreslerine gönderilmeyecek. Üniversitelere kayıtlar 2-6 Eylül arasında yapılacak.

kaynak www.posta.com.t
Haberin Devamı ►

25 Temmuz 2013 Perşembe

Kanal İstanbul İsyanı 'Felaket olur, unutun!'

0 yorum

'Felaket olur, unutun!'

Türkiye'nin en önemli okyanus bilimcilerinden Prof. Cemal Saydam'ın 'Kanal İstanbul' isyanı.. Okuduklarınıza çok şaşıracaksınız...

Okyanusbilimi uzmanı Prof.Dr. Cemal Saydam, hükümetin çılgın projelerinden 'Kanal İstanbul'u masaya yatırdı. Dünyada sadece İstanbul boğazlarında görülen özellikleri sıralayan Saydam, "Projeyi rafa kaldırın demiyorum, unutun diyorum" diye sesleniyor. Saydam'ın bilimsel analizlerini okurken çok şey öğreneceksiniz..
İşte www.arkitera.com sitesinde yayınlanan o yazı...
***

Kanal İstanbul ile ilgili olarak benden görüş soranlara öncelikle ben bir soru yöneltiyorum.
Diyelim ki İstanbul Boğazı'nda, Arnavutköy'de bir yere oturdunuz ve Boğaz'ın o eşsiz manzarasını seyrediyorsunuz. Derler ya "Denize bakarken bir şey düşünmezsiniz" diye. İşte o anlardan biridir gözleriniz önünde oluşan ve alır sizi götürür başka diyarlara. 

NEDEN AKAR ACABA BU SU?

Tanrı bize daha yaşarken cenneti sunmuş, işte o cennet vatandan bir parçadır gördüğünüz. Gözlerinizin önünde akan devasa bir nehir. İyi de neden akar acaba bu su? Göz yanılması da değil kendini meşhur akıntıları ile veya Karadeniz'e doğru yol alan gemileri sanki yokuş tırmanırcasına zorlanması ile belli eden. Karadeniz'den gelen gemilerin de kuğu gibi süzülmesi, alelacele sanki yokuş aşağı inercesine Boğaz'dan geçmesine neden olan ve de dünyada eşi benzeri olmayan bir su yolu. Bu hoca da işi abarttı "Ne o, denizde yokuş çıkmak inmek, yerçekimi mi var? Her yer düzdür biraz abarttı galiba" diye düşünebilirsiniz ama yanılırsınız. 

BOĞAZ'DA GEMİLER YOKUŞ ÇIKAR

İnanması zor ama normal koşullarda Marmara'dan gelip Karadeniz'e giden bir gemi 30 km uzunluğundaki Boğaz boyunca en az 30 cm yokuş çıkmak zorunda kalır. Nedeni de basit: Karadeniz'in Marmara'ya göre ortalama en az 30 cm yüksektir. Eğer poyraz varsa ve de aylardan haziran ya da temmuz ise bu yükseklik çok daha fazla olur, 70-80 hatta 1 metreye kadar çıkabilir. Hatta yol boyunca tuzluk ta azalır suyun kaldırma kuvveti azalır ve gemi suya daha da batar, motorlar daha da zorlanır. 

YERKÜREDE BİR TEK BOĞAZ'DA VAR

İyi de neden acaba? İşte Türk Boğazlar sistemini dünyadaki diğer kanallardan ayıran ve de yerkürede sadece ama sadece bize has olan bu özelliğinin nedeni Karadeniz'e giren tatlı suların fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Tatlı suyun ana kaynağı da Tuna, Dinyeper, Dinyester ve Don nehirleridir. Bizim nehirler olsa da olur olmasa da ama Tuna Nehri debisini değiştirir ise yandık bittik, tüm sistem alt üst olur. İşte bu nedenle Tuna ve onun yatağında olan biten bizim için çok önemlidir.

Olmaz ama bir ülke Tuna üzerinde devasa bir baraj yapacak olsa ilk sesini yükselten ülke biz oluruz, yapılamaz diye, çünkü bu, sistemin dengelerini alt üst eder. İşte bu hassas dengeyi ben basit bir havuz problemine benzetirim. Karadeniz hakikaten de devasa bir havuza benzer. 2000 metre derinlikte ve dikey karışımın olmadığı bir havuz. Bu havuzu dolduran musluklardan bahsettik, peki bu havuzu boşaltan musluk nerede acaba? İşte İstanbul Boğazı da bu havuzu boşaltan musluktur. Nedeni de basit. Akdeniz ve de özellikle Doğu Akdeniz kelimenin tam anlamı ile bir buharlaşma baseni, sauna misali. Yazın sıcakta, kışın kuru poyraz rüzgarları ile sürekli su kaybeden bir deniz. Buharlaşma yolu ile kaybedilen bu su nedeniyle Karadeniz'in fazla suyu İstanbul ve Çanakkale boğazlarından geçerek, Atlantik Okyanusu yüzey suyu da Cebelitarık Boğazı'ndan geçerek bu su eksikliğini tamamlamaya çalışır.

Boğazlar Sistemi Nasıl Çalışır?

"Hoca'ya da Kanal İstanbul'u bir danışalım dedik aldı bizi Atlantik'e götürdü" demiş olmalısınız ama sistem böyle küresel boyutlarda ve hassas dengelerde çalışıyor. Bir gerçeği daha aydınlatalım. Karadeniz'e giren tüm sular nehir suyu veya yağmur suyu yani tatlı su. Peki Karadeniz neden tuzlu? İşte burada da detaylarını sadece bizim bildiğimiz ama sizlerin de farkına varmadan kullandığınız boğazların alt akıntısı devreye girmekte. İstanbul Boğazı gözlerinizin önünde nasıl akıyor ise görmediğiniz alt tabaka da aynen öyle akıyor, tek bir farkla, ters tarafa yani Karadeniz'e doğru. Hedef basit. Tuz dengesini sağlamak ta ki Karadeniz'de, Akdeniz ile aynı tuzluluğa ulaşana kadar. İyi de bu alt üst akıntı da öyle birbirlerine teğet geçecek şekilde akmıyorlar. İstanbul Boğazı'nın iki yerinde Boğaz'ın dip yapısı nedeni ile karışıyorlar. Biri Hisarlar'ın önünde 110 metre derin çukur nedeni ile diğeri ise Üsküdar Beşiktaş arasında ortada bir bölgedeki sığ tepe yüzünden. Karadeniz'den gelen suyun bir miktarı Akdeniz suyuna karışıyor, Akdeniz'den gelen yoğun su da üst tarafa karışıyor, böylece tuzluluğu biraz daha artan Karadeniz suyu büyük bir hızla Marmara Denizi'ne çıkıyor. İşte bir uydu resmi:


Bakın Boğaz'dan çıkan su Hayırsız Ada'ya çarpınca nasıl ikiye ayrılmış. Sanki bir gemi suyu yarıyor gibi. Belki de "ne enteresan bir görüntü" diye baktığınız bu olay Marmara için çok ama çok önemli. Tüm sene çeşitli hızlarda ama sürekli çalışan bir fabrika misali. Bu su hızla çıkarken ileride detaylarından bahsedeceğimiz çok önemli bir olaya neden oluyor ve Marmara'nın tuzlu alt tabakasından önemli ölçeklerde suyu emiyor ve yüzeye taşıyor.

Marmara Denizi'nin tarihçesine baktığımızda da karşımıza çok enteresan durumlar çıkıyor. Bir zamanlar Marmara Denizi de Karadeniz gibi bir iç gölmüş. Tamamı tatlı su, hem de sadece 12.000 sene önce, jeolojik zaman diliminde salise bile olmayan bir süre önce. Şimdi ise üstteki ilk 25 metresi Karadeniz'den gelen su ile, alt taraftaki ve en derin yeri 1.400 metre olan tabanı tamamen Akdeniz suyu ile dolu. İstanbul'da tuvalete gidip sifonu çektiğinizde de o suyun eninde sonuda gittiği yer Boğaz'ın alt akıntısı aracılığı ile Karadeniz. İşte ben bu sistemin çalışacağını deneyler ile bulan ortaya koyan ekibin başıydım, uzun seneler boyunca Karadeniz'den başlayıp Ege'de sonlanan seferleri yürüten ekibin ya başı idim ya da parçası olarak çalıştım. Boğaz'ın altını 4 kez albayrak kırmızısı rengine boyamış bir ekibin elde ettiği bilimsel sonuçlar diğer tüm deneyimler ile birleşince "Kanal istanbul" projesini duyduğumuzda tüylerimiz diken diken oldu. Bu işin uzmanları olan arkadaşlarımla oturup tartışınca da her birimiz bir başka açıdan ama sonuç olarak tam bir "felaket senaryosuna" ulaşıyor ve ürküyoruz.

Ne olur? Dedim ya, havuz problemine benzettim diye gelin ondan başlayalım öncelikle. Havuzu dolduran musluklar belli, siz onları, yani havuza giren suyu arttırmadan havuza ikinci bir musluk takarsanız ne olur? Havuz boşalır ama deniz bu elbette su boşalmayacak ama ortalama 30 cm yüseklik zamanla azalacak 20 cm, 10 cm olacak ancak su seviyesi düşmeyecek çünkü bu eksiklik hemen Akdeniz suyu ile tamamlanacak. Karadeniz'in tuzlanma oranı artacak.

Burası kesin ama bundan daha önemli ve yıpratıcı bir etki hemen Marmara'da belirmeye başlayacak. Marmara Denizi aynen bir zeytinyağı-su misali tabakalaşmış bir yapıdadır. Üst tarafta, ilk 25 metrede Karadeniz suyu vardır. Bunun altı, en derinlere kadar da tuzlu Akdeniz suyundan oluşmaktadır ve iki koşul haricinde de kesinlikle birbirleri ile karışmazlar. Bir deneyin dalgıç kıyafetlerinizi giyin ve dalın sizleri ne bekliyor. İlk 25 metre rahatlıkla dibe doğru inersiniz ama 25 metreye gelince takılır kalırsınız. Debelenmek fayda etmez çünkü bu bariyeri mevcut ağırlıkla aşmanız ve Akdeniz suyuna girmeniz imkansızdır. Ancak üst sudaki organik maddeler zamanla bu bariyeri geçer ve alt suda birikir. Bu organik maddeler parçalanma sürecinde oksijen tüketirler ancak alt tabakayı da besin zengini bir hale getirirler. Ne var ki normal koşullarda bu su, üst su ile karışmaz yani o tuzluluk bariyerini aşamaz. Oksijenin denizlerdeki kaynağı elbette atmosferdir ama gel gelelim oksijen de bu tabakayı geçemez.

Kanal İstanbul'u Bir Süveyş'e Hele Hele Bir Panama'ya Benzetmek

Alt tarafta sürekli olarak oksijen tüketen maddeler var ve siz yukarıdan buraya oksijen pompalayamıyorsunuz. Ne olur? Alt tarafta oksijen giderek tükenir. İşte Marmara Denizi'nin en önemli hastalığı budur. Oksijen eksikliği çeker yani "kronik astımlı"dır. Marmara Denizi'nin yegane oksijen kaynağı Çanakkale Boğazı'nın altından giren bol oksijenli Akdeniz suyudur. İstanbul Boğazı'nın Marmara'ya çıkışındaki jet akımı ile alt taraftan üste taşınan bol besinli suların yarattığı organik yük ve beraberinde oluşan oksijen tüketimi Marmara'nın doğusunda oluşurken, oksijen girdisi Marmara Denizi'nin batısındadır. "Aman hocam olur mu?" demeyin sakın. Bir denizaltı subayı tanıyorsanız bir sorun bakalım Marmara'da derin denize dalmak hele bu bariyeri aşıp yüzeye çıkmak ne demek. Yerkürede sadece bize has bir deniz, başka örneği de yok. İşte bu nedenlerden dolayı Kanal İstanbul'u bir Süveyş'e hele hele bir Panama'ya benzetmek denizlerimiz hakkında hiçbir şey bilmemek anlamına geldiğinin ilanı olmaktadır.

Meslek yaşantımın ilk yıllarında denizlerimiz hakkında bildiğimizin, hiçbirşey bilmediğimiz olduğunu söylediğim yılların çok eskide kaldığına inanırdım ama ne acı ki hala bu harika yapıyı öğrenmemekte inat edenler var. Marmara Denizi'ndeki bu yapıdan neden bahsettiğimi de merak etmişinizdir. İşte bu yapıya İstanbul Boğazı'ndan geçerek gelen su Marmara'ya o hızla çıkınca başka türlü karışma imkanı bulamayan alt tabaka suyunu vakumlar gibi emer ve üst su ile karıştırır. Bu süreç tüm sene boyunca devam eder. Bu alt su ile üst suyun karışmasındaki birinci nedendir. İşte Marmara denizinin alt suyunda yakın geçmişindeki göl tarihçesine kadar dayanan zengin organik maddeler inorganik tuzlarda böylece üst suya karışır ve de güneş ışığı ile birleşince Marmara Denizi'nde besin zengini bir ortam yaratır, uydular da bunu rahatlıkla tesbit eder. İşte bir uydu resmi.


O alışılagelen görüntülere pek benzemiyor değil mi? Akdeniz o bildik mavi ama ya Karadeniz? "Hoca almış eline fırçayı boyamış" dedirten bir görüntü. Ya Marmara? Kıpkırmızı. İşte bu uydu görüntüsü aslında çok şey anlatıyor bizlere. Bir kere bu görüntü denizlerdeki besin maddelerini gösteriyor. Akdeniz masmavi ama bu pek iyi bir şey değil. Besin ölçeğinde bu suyun içerisinde hiçbirşey olmadığının bir göstergesi. Yani yanıbaşındaki çöl gibi bu da denizin çölü. Besin namına hiçbir şey yok bu nedenle de Akdeniz'de ekonomik balıkçılık yoktur, olmaz, olamaz da. Peki ya Karadeniz? Yemyeşil ve de kuzeybatısı, nehirlerin önü kırmızı. Yani her yerde besin bol bazı yerlerde ise daha bol. Tuna'dan çıkan suyun da bize nasıl geldiğini de rahatlıkla görebilirsiniz, o sahildeki kırmızı ve sarı renkli su. Ya Marmara? Kıpkırmızı besin kaynıyor tam da balıkların istediği bir ortam. Ben Marmara'yı astımlı çocuğa benzetirim. Annesi sağlıklı babası ise sağlıksız bir evlilik sonrası meydada gelen solunum zorluğu çeken bir çocuk. Ömür boyu dikkat edilmesi gerekiyor. Biraz fena davranırsanız çökebilir, asla da düzelmez bir rahatsızlık. Bilimsel gerçekleri bilmeyenlerin elinde ise hemen alttaki uydu görüntüsünden de görüldüğü gibi Boğaz'dan çıkan farklı bir su görülünce, bakın İstanbul Marmara'yı nasıl kirletiyor şeklinde yanlış bir şekilde yorumlanır durur halbuki alakası yoktur.


Alt suyun üst su ile karışması kuvvetli lodos fırtınası süresinde de olur. Kış ve bahar aylarında sıklıkla yaşanan bu süreçte alt ve üst su ile karışır ve her lodos sonrası Marmara'da besin zenginleşir ve balık bolluğu olur.

Küresel Bir Felaket

Sistemin çalışma prensipleri ile ilgili olarak bu gerçekleri sıraladıktan sonra şimdi gelelim olası bir "Kanal İstanbul"lu senaryoya. Her nerede yapılırsa yapılsın, diyelim ki açıldı ve Karadeniz suyu bu insan yapımı, dibi dümdüz ve 25 metre derinlikteki ikinci kanaldan Marmara'ya doğru hızla akmaya başladı. Kanaldan geçecek olan su tuzluluğu hiç değişmeden aynı Boğaz çıkışı gibi Marmara'nın kuzeyinde bir yerde jet akımı ile Marmara'nın üst suyu ile buluşacak ama bu sefer hem bol besinli üst tabakadan ve belki de yoğun tuzlu alt sudan da su kapacak ve sistemin alışık olmadığı yeni bir yem fabrikasının çalışmasına neden olacaktır. Yani şu yukarıdaki görüntünün bir küçük benzeri biraz daha batıdan bir yerden Marmara'nın üst suyuna merhaba diyecektir. Ama pek de hoşgeldin dedirtecek cinsten olmayan bir kucaklaşma olacaktır bu. İşte bu yeni fabrikanın üreteceği organik yük zaten sınırda olan alt tabakadaki oksijen seviyesi üzerine ek bir yük olarak binecek ve kısa bir zaman sürecinde zaten bitti bitiyor sınırında olan alt su oksijensiz kalacaktır.

Tüm dert de bu aşamadan sonra başlamaktadır. Sistem bir kere oksjeniz kaldı mı kelimenin tam manası ile hapı yuttuk demektir. Bu sudaki kimyasal dengeler tamamen değişecektir. Suyun besini daha da bol hale gelecek ve her iki fabrika daha çok organik madde üretmeye başlayacaktır. Bu da üst tabaka için daha fazla organik madde üretimi anlamına gelse de alt tabaka için ilave yük demek olacak ve alt taraftaki kimyasal yapı çok daha kötüleşecektir. Bir başka olumsuz etki de şöyle ilave dert getirecektir. Denizdeki su eninde sonunda dipte bir yere temas etmekte değil mi? İşte oksijensiz suyun denizin dibine temas ettiği yerde bu sefer çok daha değişik koşullar oluşacak ve 25 metredeki tabakalaşma sınırında çok ince mangan oksit parçacıkları ile dolmaya başlayacaktır. Bu zamanla tüm Marmara'yı kaplayacak ve 25 metrenin altına zaten zor ulaşan güneş ışığı artık hiç geçemez olacaktır. Bu senaryolar birleşince alt sudaki hidrojen sülfür konsantrasyonu kısa zamanda hızla artacak ve her lodos sürecinde alt suyun üst su ile karışması ile atmosfere de çıkacaktır. Tanrı her nedense bizim burnumuzu milyonda bir bile olsa bu H2S yani çürük yumurta kokusuna hassas kılmış. Lodos rüzgarları güneybatılı olduğu için bu hidrojen sülfür kokusu İstanbul'a doğru taşınacak ve tüm şehir zamanla artan koku ile kaplanacaktır. Zamanında Haliç'in veya İzmir Körfezi'ndeki koku misali... Oksijensiz alt tabakadaki suyun eninde sonunda İzmit Körfezi'ne dolması ile Körfez'de deniz yaşamı kesinlikle sona erecektir. Sadece lodos değil bu sefer doğudan esen her rüzgar ile ilk etapta Körfez'in tamamı çürük yumurta kokusu ile dolacaktır.

Bu işin ilk aşaması, hidrojen sülfürlü su İstanbul Boğazı'nın altından Karadeniz'e doğru giderken Salacak'ta veya Hisarlar önünde yine üst su ile karışacak bu sefer de Karadeniz suyunun kimyasal yapısını etkilemeye başlayacak ve Boğaz çıkışındaki suyun yapısal özellikleri de değişecektir. Bu da yine organik yükün artması anlamına gelecek ve Marmara'nın altı sürekli olarak şok üstüne şok dalgaları ile bombalanacak ama sonuç olarak her lodos ile daha da artan kesafette ama aynı nefasette olmayan hidrojen sülfür (çürük yumurta) kokulu hava İstanbul'u kaplayacaktır. Zaman içerisinde İstabul'un kanalizasyon deşarj projesi de bu anoksik sudan etkilenecektir. Boğaz boyunca üst su ile karışım noktalarında da suyun kalitesi bozulmaya başlayacak ve Marmara'nın üst suyunun da kalitesi hızla bozulacaktır.

Bunlar benim uzmanlık alanlarım ile ilgili bildiklerimin üzerine geliştirebildiğim senaryolar. Bu işe beraber emek sarfettiğim diğer kişiler ile de görüşünce hep aynı olguya ulaşıyoruz. Felaket. Tam uzmanlık alanım değil ama dahası da var. Kanal İstanbul'u yaptınız ve devasa bir ada oluşturdunuz. Bu adanın yeraltı sularını besleyen Istranca Dağları'ndan gelen tatlı suyun önünü de, açtığınız 25 metre derinliğindeki kanal ile kestiniz. Yeraltındaki doğal su depoları (akiferler) tatlı su doldurmayınca bu sefer var olanı da deniz suyu doldurmaya başlamayacak mı? Zamanla bu yeni adadaki tüm yeraltı tatlı su kaynakları deniz suyu ile dolacaktır. Yani bu ada zaman içerisinde kuyularından sadece deniz suyu çıkan bir ada haline gelecektir.

Bunlar uzmanı olduğumuz konular, yani bu konuları biliyoruz. Şaşıyorum bazen. Kendi kendime bu devlet bizi neden yetiştirdi acaba diyorum. Bazıları "yetişmez olaydın" demiştir ama yetiştirdi bir kere. Sen kalk iki denizi birleştirecek bir proje düşle ama hiçbir deniz bilimcisine de "bunları birleştirirsem ne olur acaba" diye sorma? Konunun bir başka boyutu daha var elbette. Benim bildiklerimi Ukraynalı ve Rus bilim adamları da biliyor. Böyle bir projenin uzun zaman sürecinde kendileri için ne anlama geliğinin elbette farkındalar. Neden ses çıkartmıyorlar acaba? Enteresan değil mi? Neden çıkartsınlar ki? Biraz emek zaman para enerji sarfedelim. Nasılsa olmaz diyecekler ama boşa harcanacak her para bizim zarar ama onların da kar hanesine yazılacak. Biz yaparız size ne diyecek halde de değiliz ki?

Bir başka konu daha var elbette. On sene denizlerde hem de sınırlı dolaşma serbestliği olan araştırma gemisinde çalıştık. Mecburen öğrendik uluslararası denizcilik kurallarını. İşte Akdeniz'in, Karadeniz'in bir tarafı evimiz. Ta karşıda biryerlerde başka devletler var. Bunların aralarındaki sınırları belli eden "Ekonomik Bölge" tabirler, "Kara Suyu", "Kıta Sahanlığı" gibi tanımlar var. Öyle aklına esen istediğini yapamıyor. Ticari gemiler için öyle uluslararası kurallar var ki kimse buna dokunamaz. Kural der ki: Ticari gemilerin serbest geçiş hakkı vardır. Yani isteyen istediği yerden geçer. Sen benim karasularımdan geçemezsin diyemezsin. Bunun da kuralları var elbette. O kurallara göre bir yasak alan ilan edersen ve geçme dersen de kimse geçemez. İşte İsrail bu uluslararası kuralı hiçe sayarak çiğnediği, bir ticari gemiyi bastığı için o kadar bağırdık ve de sonunda tezimizi bastıra bastıra kabul ettirdik. İç deniz bize ait, kendi kurallarımız var ama Boğazlar öyle değil işte. Montrö Sözleşmesi var ve bırakın ticari gemileri normal koşullarda engellemeyi, savaş zamanında dahi savaşa taraf olmayan devletlerin gemilerine dur dahi diyemeyeceğiniz bir sözleşme. "Bakın sevgili kaptanlar ben onca milyar dolarlar sarf ettim yeni bir kanal açtım tehlikeli yük taşıyanlar buradan geçeceksiniz" lafını asla diyemezsiniz. Kaldı ki üstüne bir de şu kadar para demenize hiç olanak yok. Peki bu gerçekler kimden, neden saklanır?

Ben yine uzmanı olduğum konuya döneyim ve bu bir daha asla geri dönüşü olmayacak olan projeyi lütfen unutun diyeyim. Bakın rafa kaldırın falan demedim, unutun dedim. Olmaz böyle uluslararası felakete dönüşecek bir girişime kimse müsade etmez onun için gelin yol yakınken bu işin uzmanlarının uyarılarını dinleyin ve bu projeden vazgeçin.

Tüm bunlar zaman içerisinde Karadeniz'in ekolojisini de etkileyecektir. Ve emin olun ki benim bildiklerimi Rus ve Ukraynalı bilim adamları da bildiği ve geleceği benim kadar kestirebildikleri için bu projeye kesinlikle karşı çıkacaklardır.

Peki hiç düşündünüz mü neden Boğaz'daki köprülerin yüksekliği 64 metre?

Neden 50 metre yapmıyoruz da o kadar yüksek yapıyoruz? Cevabını düşünün bakalım. Yapın da ne oluyor görün. Ertesi gün bir yabancı bayraklı gemi ona çarpar, köprüyü belki de yıkar, gemi de hasar görür ve bırakın tazminat istemeyi bir de o geminin masraflarını size ödetirler. Dünya artık "ben yaptım oldu" dünyası değil, uluslararası kurallar var ve onlara uymak zorundasınız. Bir de doğanın yazısız kuralları var kesinlikle hürmet etmek zorunda olduğunuz, oynarken bin kere de yetmez on bin kere düşünmeniz uzmanına sormanız gereken. Eğer bir inat uğruna bu kanal projesi gerçekleşir ise bu işin bir daha geri dönüşü de olmaz ve bu yöneticilerimiz tarihe denizlerin ekolojisini değiştiren ve uluslararası bir felakete yol açan ülke olarak geçer.

Haberin Devamı ►
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 

Copyright © BEYAZ BULTEN Design by O Pregador | Blogger Theme by Blogger Template de luxo | Powered by Blogger